11 Mayıs 2012 Cuma

KÜÇÜKKEN BEN… (VOL-2)

Merhaba tereciye tere satan okuyucularım.

”Küçükken Ben” yazımın 2. bölümüyle huzurlarınızda boy gösteriyorum. Hem de 1.60 lık boyumla (yuvarladım o santim kısmını ben!) ”boy” gösteriyorum.

Boyumla alakalı manasız esprimi bir kenara bırakıp, anlatmaya devam ediyorum…

Anne babası çalışan her çocuk gibi bende anaokuluna gittim sevgili okuyucu. Anaokulu zamanımdan aklıma kalan en önemli faktör, ”kus kus yemeği” idi. O güne kadar kus kus yememiş bir çocuk olarak, yemeğin adını duyar duymaz ağlamaya ve akabinde kusmaya başlamıştım. Ne kadar tatsız bir görüntü oluştuğunu sanırım hayal edebilirsiniz…

Anaokulunda doğum günü olan arkadaşlarımın kutlamaları yapılırdı. Fakat temmuz doğumlu olduğum için benim doğum günüm hiç kutlanmamıştı.  Elalemin çocuklarına 32’lik Monami pastel boya seti hediye edilirken ben hep alkış tutan taraf olma durumda kalıyordum. İçten içe yaşadığım bu duygusal depremin acısı hala içimdedir. Bu yüzdendir ki, doğum günlerini hiç sevmem.

Anaokulunda her yıl sonu müsamere düzenlenirdi. Sınıfın eblek suratlı ve pek çirkin kızı olan Ezgi‘nin sırf saçları sarı diye pamuk prenses oluşu ve benim yedi cücülerden ‘neşeli’ yi oynayışım hala aklımda. Size Ezgiyi daha sonra dövdüğümü söylememe gerek var mı?

Küçükken Türkçe haricinde farklı dilleri kullanan insanların varlığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Elmaya apple diyen insanlar bana hiç de samimi gelmemişti. ”Neden apple diyorlar anne? Elma desinler. Öyle şey mi olur?”

Tom&Jerry, Bugs Bunny, Duffy Duck, Çakal Vayli ve Bip Bip, Sevimli Kahramanlar, Jetgiller ve Heidi en çok sevdiğim çizgi-filmlerdi. 2000’li yıllara geldiğimizde Jetgiller gibi yaşayacağımı düşünür, heyecanlanırdım. Fakat uslu olunca Şirinleri göreceğime hiç inanmadım ben. Tıpkı leylek hikayesine inanmadığım gibi…

Susam Sokağı (benim dilimle Sukam Sokağı) benim her şeyimdi. Edi&Büdü, Vampir, Minik Kuş ve Kurabiye Canavarı ile bir gün buluşacağımı düşünürdüm. Elimde şekerli yoğurdum olduğu yıllardı o zaman… Tüm renkler daha pasteldi.

İzlemeyi sevdiğim bir diğer şey ise Koca Ayak ve elbette Alf‘di. Her akşam babamın kucağına kurulup izlediğim Bizim Aile yabancı dizisini de unutmamak lazım. Micheal, seni hala unutamadım bebişim :(

Küçükken bisikletimle gazete dağıtırken yoldan evin kapısına gazete fırlatıp evin sahibine “Günaydın Bay Anderson” demek isterdim.

Küçükken birbirine yapışık ikiz kirazları gördüğümde yüzümde oluşan gülümseme hâlâ oluşuyor fakat saflığından birçok şey kaybetmiş şekilde…

Küçükken bir sözlüğü elime aldığımda ilk önce or*spu, p*ç, g*t gibi kelimelerin anlamlarına bakardım. Eğer varsa o sözlükbenim için ‘kaliteli’ olurdu.

Sanırım şimdilik bu kadar bal dudaklı okuyucu. Bir dahaki ”Küçükken Ben” yazımda gene buluşuruz, üzülme.

2 yorum:

  1. Ne akıcı bir yazışmaydı.

    Yalnız bu boy olayı açıklığa kavuşursa 3. postta sevinirim :)

    Kus kus yemeği ne yahu, ben de kreşe gittim de duymadım :D

    YanıtlaSil
  2. merhaba pastel. yorumun için teşekkürler :)
    boy konusunu 3.postta açıklayacağım söz :) bu arada kus kus yemeği bulgurla yapılan garip bir şey. böyle rengarenk oluyo. ciddi ciddi kus kus :))

    YanıtlaSil